
Kurumlarda Hikâyeleştirerek Anlatım: Bilgiyi Duyguya Dönüştürmenin Gücü
İş dünyasında veriler ve planlar rakamlar ve tablolarla anlatılır. Ancak insanlar, sayılardan başka olarak konuyla ilgili hikâyelere de önem verir. Kurumlar da artık sadece ne yaptıklarıyla değil, bunu nasıl anlattıklarıyla da fark oluşturmak istiyor. Bu noktada devreye “hikâyeleştirerek anlatım” giriyor. Hikâyeler, karmaşık bilgileri sadeleştirir, dinleyiciyle duygusal bağ kurulmasına olanak tanır ve dolayısıyla mesajın akılda kalıcılığını artırır.
İnsan beyni hikâyelere doğal bir eğilim gösterir. Nörobilim araştırmalarına göre, bilgi sadece mantıklı değil aynı zamanda duygusal olarak işlendiğinde daha kolay hatırlanır. Stanford Üniversitesi’nde yapılan bir çalışmada, dinleyicilerin bir sunumda yalnızca %5 oranında istatistikleri hatırlayabildiği, buna karşılık anlatılan bir hikâyenin %63’ünü hatırladığı ortaya konmuştur. Bu da kurumların, hedef kitlesiyle daha güçlü bir bağ kurmak için hikâyeyi sadece “yardımcı araç” olarak değil, merkezî yöntem olarak değerlendirmesi gerektiğini gösteriyor.
Hikâyeleştirerek anlatım kullanım alanı olarak ise sadece pazarlama ya da reklam için kullanılmaz. Kurum içi iletişim, liderlik sunumları, çalışan eğitimi, yatırımcı bilgilendirmeleri ve toplumsal etki raporları gibi birçok alanda etkili bir yöntemdir. Örneğin bir insan kaynakları yöneticisinin “işveren markası”nı tanıtırken rakamlar yerine bir çalışanın gelişim yolculuğunu aktarması çok daha çarpıcı olabilir.
Başarılı bir kurumsal hikâye genellikle şu üç yapı taşına dayanır:
- Kişi: Hikâyede bir özne vardır. Bu bir çalışan, müşteri veya kurumun kendisi olabilir.
- Duygu: Karşılaşılan bir sorun, hedef ya da motivasyon tanımlanır.
- Dönüşüm: Bir değişim, gelişim ya da çözüm ortaya konur. Bu yapı, mesajın yalnızca bilgi değil, anlam taşımasını sağlar.
Hikâye anlatımı, kurum kültürünü dış dünyaya anlatmakla kalmaz, içeride bir aidiyet duygusu da oluşturur. Bu sayede değişim süreçleri asgari düzeyde dirençle karşılanabilir. Müşteriler bakımından bakılacak olursa da markanın oluşturduğu algının tutundurulmasında vazgeçilmez bir yöntem olarak kullanılır.